Giriş
AC serisine Origins dahil olmak üzere Odyssey ve en son çıkan Valhalla’dan itibaren köklü değişiklikler getiren Ubisoft’un bana sorarsanız açıkça son üçlemedeki en başarılı işi Assassin’s Creed Valhalla olmuş diyebilirim. Origins’den itibaren seriyi günümüzde çıkan her oyunun yapmaya çalıştığı gibi rol yapma öğeleriyle süsleyip bakın RYO yaptık diyen firmalar arasına Ubisoft’u da rahatlıkla ekleyebiliriz.
The Witcher 3 çıkışında yakaladığı başarıyı oyunun RYO olmasına bağlayıp oyunlarını Witcher’a benzetmeye çalışan çoğu oyun gibi AC serisi de bundan payını aldı ve almaya da devam edecek gibi duruyor. Bu durum beni Origins ve Odyssey’de rahatsız etmiş olsa da Valhalla’da bu incelememde bahsedeceğim konulara değindikçe aslında o kadar kötü bir karar olmadığını hatta iyi yapıldığında belki de serinin bu gidişattan faydalanarak daha iyi yerlere gideceğini düşünmeye başladığımı söyleyebilirim.
Assassin’s Creed Valhalla incelememi okumadan önce serinin önceki oyunlarını defalarca bitirdiğimi, karakterlere ve hikayeye hakim olduğumu ve özellikle Valhalla’yı önceki Origins ve Odyssey oyunları ile karşılaştırarak incelemeye çalışacağımı belirtmek istiyorum. Tüm inceleme boyunca spoiler uyarısı yapılmayacaktır, direkt oyun hakkında özetleyici görüşlerimi yazdığım son bölüme giderek spoiler almadan fikir sahibi olabilirsiniz. İncelememde kullandığım tüm görseller tarafımca, kendi bilgisayarımdan çekilmiştir.
Hikaye
Hikayemiz, nereden geldiğini bilmediğimiz bir kaynaktan “Eivor of the Raven Clan”ı bulmamız gerektiğini her şeyi onunla çözebileceğimizi söyleyen bir ses kaydını dinlememiz ile başlamaktadır. Bu ses kaydından sonra Eivor’un mezarını bulduğumuz, çoktan kazı yaptığımız ve Leyla’nın animusu sayesinde kan bağına gerek kalmadan DNA sının yardımıyla Eivor’un anılarına eriştiğimiz anlaşılmaktadır. Artık oyun firmalarının karakterlerin cinsiyetlerini bize seçtirmesi ya da cinsiyetsiz karakterler oluşturmamız olayına hiç girmeden oyunun başından sonuna erkek Eivor ile oynadığımı söyleyeyim. Hikayenin aslında iki erkek kardeşin kendi benliklerini aslında kim olduklarını özellikle de bizim için öz abiden farksız Sigurd’un peşinden her amaç için ölüme kadar gidebileceğimiz bir kardeş olduğumuzu belirterek erkek karakter ile oynanmasını kesinlikle tavsiye ediyorum.
Anne ve babamızı kaybettikten sonra bizim için baba figürü olan Sigurd’un öz babasının İngilizler ile savaşı bırakmak istemesinden dolayı aynı zamanda Kral Harald’a karşı gelemeyeceğimizden dolayı barış yapmaya karar vermesi bizim kardeşlerin hiç hoşuna gitmemektedir. Dolayısıyla Norveç’ten ayrılıp İngiltere’de kendi köylerini, yerleşkelerini kurma fikri çabucak oluşmuştur. Bu sırada İngiltere’deki yoluculuğundan dönen Sigurd, hikayemizdeki önemli karakterlerden biri olan Basim ve Basim’in yanında yetiştirdiği tarikat üyesi olan Haytham ile bizi tanıştırır.
Tarikat dediğimde hemen sizin de anlayacağınız üzere bu tarikat bizim eski AC oyunlarından Assassin’s olarak bildiğimiz fakat o dönemki adlarıyla “Hidden Ones” olan tarikat olduğunu belirteyim. Bu tanıştırmadan sonra Sigurd’un bize hediye olarak getirdiği Basim’in sunduğu seriden aşina olduğumuz “Hidden Blade” ile burada tanışmaktayız. Babamızın katilinin ve oğlunun bir süre peşinden gittikten sonra kardeşler ve bize saygı duyan, bizimle gelmek isteyen köy ahalisi yani demirci, dövmeci, şair, çiftçi vs. gibi meslek gruplarından insanları daha önce bahsettiğim kurmak üzere olduğumuz yeni yerleşkemizde her birinin binasını geliştirerek köyümüzü büyüteceğimiz bize çeşitli faydalar sağlayan kişiler olarak düşünebilirsiniz.
Ancak oyunun hikayesinde bu insanların yani en azından bazılarının aslında bu kadar basit olmadığını görmekteyiz. Yerleşkemizi kurmamızdaki asıl amacın herkesin aklına gelen klasik Vikingler gibi sürekli birileriyle savaş halinde olan kana ve toprağa susamış insanlar olmadıkları tam aksine sadece kendilerine ait verimli İngiliz topraklarında çevrelerindeki tüm diğer köyler ile huzur içinde yaşama gayesinden başka bir şey istemeyen fakat yeri geldiğinde de savaşmaya hazır iki kardeş görmekteyiz.
Klanımızın lideri herkes tarafından Sigurd olarak görülmektedir, klanın nasıl hareket edeceğini, insanlar arasındaki husumetleri çözen Osmanlı idaresindeki kadı gibi kimin haksız kimin haklı olacağına karar veren yani o klanın en yetkilisi Eörl denen kişi Sigurd’dur. Asıl karakterimiz daha önce dediğim gibi Eivor, abisine son derece güvenen hatta geleceğinin onu izlemek olduğuna inanan güçlü, akıllı yeri geldiğinde doğru kararlar alabilecek yeteneğe sahip Sigurd’dan bir farkı olmayan hatta fazlası olan biridir.
Kardeşler çevrelerinde ya daha önce İngiliz topraklarına gelip düzenlerini kurmuş olan Vikinglerle ya zaten doğma büyüme atası İngiliz olan ve Hristiyan inanca sahip İngilizlerle ya da İngiliz – Viking karma bir düzen kurmuş çeşitli yönetimlerle tabiri caizse bakın biz geldik burada yaşıyoruz savaş istemiyoruz önceden bir söyleyelim deyip barışı daha savaş çıkmadan önce sağlamak bizim yerleştikten sonraki asıl amacımız aslında. Bu amaç uğruna Odyssey’den daha küçük fakat benim gayet büyük ve yeterli bulduğum haritamız boyunca bu yönetimlerde sorumlu genellikle kral veya reis olan insanlarla konuşmak için dolaşmaktayız.
Oyunun bu ilerleyişine ayrıca bir başlık açmak istiyorum bu yüzden yüzeysel olarak oyunun bu şekilde kraliyetten, köyden, kasabadan sorumlu insanlarla ve onların sorunlarına yardımcı olarak gönüllerini aldığımızı ve bizde Raven Klanı olarak yardıma ihtiyacımız olduğunda onların yardıma geleceği sözünü alarak devam ettiğimizi kısaca burada belirteyim.
Yeri geldiğinde kardeşimizle ama çoğunlukla tek başımıza klanımız ve görüştüğümüz kişinin yönetimindeki halkla aramızı iyi tutarak ve onların sözünü alarak ilerlemekteyiz. Fakat her şey tahmin edeceğiniz üzere bu kadar güllük gülistanlık devam etmemekte yeri geldiğinde kimileri için kaleler fethederek yeri geldiğinde suikastlar yaparak yeri geldiğinde çeşit çeşit komplo teorilerini ortaya çıkartarak tekrara düşmeyen bir ana hikaye ile karşılaşmaktayız. Ana hikayenin olumlu açıdan seyrinin değiştiği ve benim gerçekten oynarken uzun zamandır bu kadar heyecanlanmadığım ki bu uzun zaman yüksek ihtimalle Red Dead Redemption 2’nin hikayesini bitirmeme denk geliyor büyük bir hevesle ve merakla hikayeyi takip etmeye başladım.
Ayrıca oyunda Fulke adlı herkesin cadı olarak nitelendirdiği çeşitli büyülerle uğraşan tuhaf bir karakter ile karşılaşmaktayız. Buradaki büyüyü ben değil onunla tanışan hatta ölmesini isteyen insanlar dillendirmektedir. Asıl gerçeği öğreniyoruz ki büyüden kasıt bizim AC serisinden aşina olduğumuz Artifact olarak geçen ISU Uygarlığından kalma objelerdir. Basim ve Sigurd’un sürekli geleceğinin çok daha büyük olduğunu onu çok büyük şeylerin beklediğini sürekli ima etmesi ve bu Fulke ile tanışmamızın çok önemli olduğunu Sigurd’un aklına yerleştirmesi ile Sigurd adeta Basim ne derse onu yapacak hale bu zamana kadar gelmiştir.
Fulke’yi ölümden kurtardıktan ve bahsettiği bu Artifactlerden en değerli olanı yani bizim serinin her oyununda denk geldiğimiz cennet elmasını ele geçirmek için yaptığımız savaş sonrası o dönemin en güçlü kraliyetini yöneten Aelfred bizzat ordusu ile gelir ve bizimkilerinde onunla savaşma imkanı olmadığından dolayı anlaşma yoluna giderek kralla konuşmaya giderler. Tam da olaylar burada açığa çıkar Fulke aslında Aelfred’in ajanıdır ve daha yeni savaşarak aldığımız kalenin kuşatmasını kaldırmak için karşılık olarak Sigurd’u talep eder yapacak bir şey olmadığından dolayı Sigurd, Fulke ve Aelfred’in eline geçer.
Basim ile ve hikaye boyunca edindiğimiz müttefiklerimizin yardımıyla Sigurd’un izini hikaye boyunca takip ederiz ve kardeşimizi en sonunda bir kolunu kaybetmiş Fulke tarafından işkence görmüş, beyni yıkanmış kendisinin çok önemli ve değerli biri olduğuna inandırılmış hatta neredeyse kendini tanrı olarak görecek hale gelmiş biçimde kurtarırız. Bu halde yerleşkemize getirilen Sigurd kendini insanlardan çok daha üstün ve çok daha büyük işler yapmak için bu Dünya’ya gelmiş olan biri olduğuna artık tamamen inanır vaziyette bize ve çevresindeki yakınlarına başta eşi Randvi’ye tavırları çok değişmiştir. Çevresinde sevilmeyen kendini beğenmiş birine dönüşmüştür ve bizim ona yani kardeşimiz olarak gördüğümüz kişiye bile ihanet edebileceğimiz düşüncesi bile ona gerçekçi gözükmeye başlamıştır.
Eivor, her ne kadar oyunda kendi seçtiğimiz diyalog seçenekleri bulunsa da abisine kesinlikle ihanet edecek bir karakter olmadığından dolayı bende diyaloglarda her ne kadar yaptığı hareketleri yanlış bulsam da hemen hemen hepsinde hatırladığım kadarıyla bir ya da iki olay hariç hep yanında olmaya çalıştım. Hikayemizde ilerledikçe özellikle Aelfred ile meselelerimiz hallettikten sonra Sigurd bizi artık her şeyi hatırladığına ikna ederek Fulke’den kurtulduğundan beri gördüğümüz tuhaf davranışlarının nedenini artık açıklayacağını söylemek üzere Norveç’te haritanın en yukarı sağ tarafında gemi dışında ulaşılması çok zor olan bir yere çağırır ve kardeşimizle birlikte daha önce hatırladığını iddia ettiği yere doğru yolculuğa çıkarız.
Burada ve buraya gelen kısımlarda boşluklar olduğunu okurken sizde fark etmişsinizdir. Ancak bunlara hikaye kısmı dışında ayrı bir bölüm ayırmak istiyorum. Bu sayede daha detaylı bir şekilde anlatacağım ama özet geçecek olursam Sigurd’un bizi götürdüğü yer aslında Isu Uygarlığına ait çok büyük bir makinanın bulunduğu bir dağa çıkıyor. Burada Basim’in biz fark etmeden bizi yol boyunca takip ettiğine ve bizi öldürmeye çalıştığına tanıklık ediyoruz. Basim’i etkisiz hale getirdikten sonra hikayemizde artık çoğu boşluk daha sonra da değineceğim üzere dolmuş oluyor.
Sigurd’la Eivor’un geçmişlerinin, özellikle de Eivor’un kendi iç mücadelesinin ve değineceğim Asgard bölümlerinin artık ne anlama geldiğini oyuncu biraz daha anlamış oluyor, bağları daha sağlıklı kurabiliyor, Asgard olaylarını anlamadıysanız hiç dert etmeyin. Ben gerekli bilgileri daha sonra olabildiğince özet şekilde anlatacağım. Basim’i hallettikten sonra hikayemiz artık sona ulaşıyor. Klanımızın reisi benim de başından beri olmasına gerektiğine inandığım şekilde Eivor oluyor ve böylelikle Eivor, Sigurd ve Basim’in hikayeleri şimdilik sona eriyor.
İlk Uygarlık – Isu – Asgard – Günümüz
Assassin’s Creed Valhalla’nın bence en can alıcı noktalarından olan ve çoğu AC hayranının günümüzdeki hikayenin devamının yanı sıra Isular ve onların yaptıkları yapıların objelerin günümüzde nasıl etkilerinin olduğu, kimlerin hangi amaçlarla nasıl kullandığı gibi soruları vardır. Buna ek olarak Isuların günümüzde onların zamanında köle ölen insanlar ile hala neden ilgilendiği gibi soruların yanıtları serinin hayranları tarafından beklenmekte.
Bu soruların bir kısmına Valhalla’dan sonra cevap verebiliyor olsak da cevaplanması gereken bir sürü soru hala bekliyor. Şahsen özellikle Valhalla’dan sonra hikayenin günümüzde de ilerlediğini görmek Origins ve Odyssey’den daha yere basan şekilde bu ilerleyişi görmek seriye olan ilgimi ve beklentimi daha da arttırdı. Fazla uzatmadan anlatmadığım Asgard kısımlarını ve Isu olaylarına değinmek istiyorum.
Bizim rüyalarımızı yorumlayan, yerleşkemize Norveç’ten gelen Valka adında Vikinglerin dini lideri ya da tanrılarla arasının iyi olduğu ve rüyalarını yorumlattıkları kişi rüyalarımızı yorumlamaya çalışır ve bunu kolaylaştırmak için bize bir iksir hazırlar. Bu iksiri içtiğimizde kendimizi Asgard’da Odin’in gözünden görür yönetiriz. İlk başta herkesin sandığı üzere bunlar sadece rüyadan ibaretmiş gibi olsalar da aslında Kendimizi Asgard’da Odin’in yerinde görmemiz gerçekte bizim zamanında felaketle yok olmuş Isu Uygarlığından olduğumuzu daha sonra insan olarak doğmuş bir Isu olduğumuza işaret eder. Eivor, yeni insan hayatında Viking öğretileri ile büyümüş olduğundan ve geçmiş Isu hayatını tam hatırlamadığından dolayı eski Isu hayatını İskandinav tanrılarını gördüğü bir rüya olarak yorumlar.
Oyunun sonlarına kadar oyuncu olarak ben de Asgard rüyalarını sadece birer rüya bizim yaşadıklarımızın bir başka açıdan yansımaları olarak yorumlamaktaydım. Fakat durum böyle olmamakla birlikte rüyalarımız dediğim gibi daha önceki hayatımızdaki anılarımızdan ibaret aslında. Asgard’da yaşanan olayları özetlemek gerekirse Loki’nin bizden habersiz Asgard’a soktuğu kendi oğlu kurt Fenrir kehanete göre Asgard’ın ve bizim sonumuzu getirecek olan kurttur. Eivor yani Odin’de bu kehaneti önlemek için elinden geleni yapacaktır ki bunun için bizim dostlarımızdan Tyr’in bir kolunu bile bile zorunlu olarak feda etmesini ona haber vermeden isteriz.
İstediğini elde eden Eivor daha sonra oyunda tam olarak anlaşılmayan fakat büyük ihtimalle Isulara son veren büyük kıyameti Asgard halkıyla birlikte yaşar. Bu kıyametten sonra Eiovor ve dikkat ederseniz Sigurd’un yani bizim rüyalarımızda gördüğümüz ve kolunu kaybeden Tyr’in nasıl tekrardan hayat bulduğu ayrı bir konu aslında oyun burada “mead” denen bir içecek ya da yemek tarzı bir şeyin bunu sağladığını bence anlatmaya çalışmış ama detaylara fazla inmeyeceğim dediğim gibi bu karakterler daha sonrasında insan olarak hayata döndü fakat iş aslında bu kadar basit değil çünkü geri dönen tek kişi Sigurd ile biz değiliz. Buna bize Isu Tapınağında ihanet eden ve asıl amacının intikam olduğunu açıklayan Basim aslında Loki’nin tekrar hayata dönmüş halide dahildir.
Buraya kadar oyunu oynamış olanların bile şaşırdığına eminim ama sürprizler burada bitmiyor kardeşimiz ile oyunun sonlarında Isu Tapınağına daha doğrusu Dünya’nın zayıflamış manyetik alanı yüzünden Güneş radyasyonlarına maruz kalmasından dolayı yeryüzündeki hayatın tıpkı Desmond’ın hikayesinde olduğu gibi bitmesini önlemeye yarayacak olan makinanın kontrolünün bulunduğu bir merkez üsse geldiğimizi anlarız. Bu makinanın asıl amacını biz Eivor olarak anlayamıyoruz fakat tanık olduğumuz bir başka olay da bu makinanın aslında gerçeğe çok yakın hatta gerçekten öte hayalimizin bir yansıması olan simülasyon yaratıp içerisinde yaşama olanağı veren bir işlevinin de olduğunu bizzat deneyimliyoruz. Eivor kendince sebeplerinden ötürü bu gerçek dışı ki aslında burada neyin gerçek neyin gerçek olmadığı AC Origins’de de sürekli değinilen gerçeklik olgusunu hem karaktere hem de oyuncuya sorgulatır nitelikte bir sekans olarak yaşatmaktadır.
Eivor rüyalarındaki gibi Valhalla’da yiyip içip gece gündüz savaşan halinin aslında bir kandırma olduğuna inandığından dolayı yani bir simülasyonda olduğunu fark ederek Sigurd’u da ikna ederek makinadan çıkar ve burada Basim ile karşılaşırlar. Basim’in aslında kim olduğunu burada öğreniriz ve Basim’i makinaya bağlayıp makinayı kapattığımızı düşünerek onu alt ettiğimizi zannederiz ve hikaye kısmında bahsettiğim sona ulaşırız. Ama işler günümüzde Leyla’nın Eivor’un anıları vasıtasıyla ve ilk başta gelen ses kaydını buna yorarak Dünya’yı kurtarmak umuduyla makineye gider. Burada Odyssey’den aşina olacağımız hikayenin sonlarında ele geçirdiğimiz kullanıcısını adeta ölümsüz yapan mızrağı da yanımıza alarak makineye ulaşırız.
Makinaya bağlandığımız anda Basim’in aslında ölmediğini ve direk kontrolü ele alarak Leyla’yı makineye bağlı bırakıp kendini özgür bıraktığı gibi Leylanın getirdiği mızrağı kullanarak Eivor ve Sigurd’un onu makineye bağlı bıraktığı haldeki vücudu mızrağın yardımıyla iyileşerek Asgard rüyalarımızda Loki olarak tanıdığımız aslında bize o ses kaydını yollayan ve tüm bunları planlayan Viking döneminde Basim olarak tanıdığımız kişinin günümüze sapa sağlam gelmiş bir Isu’dan başkası değildir. Basim daha sonra eski AC oyunlarından tanıdığımız Shaun ve Becca ile buluşarak belki de bundan sonraki AC oyunlarında günümüzde geçen senaryolarında yöneteceğimiz karakter olma olasılığı çok yüksek bir karakter haline gelir.
Unutmadan belirteyim oyunda hikaye boyunca aldığımız kararlar finale etki etmekte ve benim elde ettiğim son oyunun en iyi sonu olduğunu söyleyerek hikayeyi tamamladığımı eklemeliyim. Her şeyi anlatmış olduğum bir yazı gibi dursa da aslında benim de anlatmaktan uzak durduğum ve anlamadığım birçok konu halen bulunmakta. Bunlar için özellikle yabancı kaynakları size tavsiye edeceğim zira bende takıldığım yerlerde çeşitli forumlara başvurma gereği duydum. Sizin de benim kadar bu kısımları ilginç bulduğunuzu varsayıyorum. Özellikle benim gibi çocukluğunda beri AC oyunlarını oynamaya devam ediyorsanız Valhalla gibi bir oyunun bu tarz geçmiş özellikle de gelecek hikayesine sahip olması seriye ciddi anlamda benim için yeni bir soluk getirdi ve serinin bir sonraki oyununu dört gözle bekler hale gelmiş durumda bıraktı.
Oynanış – Silahlar – Yetenekler (Skills – Abilities)
Origins ile kıyaslamak Odyssey oyunu hali hazırda çıkmışken mantıklı olmayacağından asıl karşılaştıracağım oyun AC Odyssey olacaktır. Karakterimize atayacağımız toplamda 8 etkin ve kullanımı bize kalmış yetenek bulunmakta. Bu yeteneklerden bazıları bir anda düşmanın tepesine uçarak hasar verdiğimiz, düşmanın üzerine atlayarak yere yatırıp defalarca yumrukladığımız ya da ipe bağlı bir balta yardımı ile düşmanı bize çekme imkanı sağlayan yetenekler olarak oyunda yer almakta. Bu bahsettiklerime ek bir de yaylarda kullandığımız yetenekler de mevcut her ikisinde de seçtiğimiz yetenekleri istediğimiz tuşa atama özgürlüğü bize verilmiş durumda. Aynı anda kuşanabildiğimiz yetenek sayısı 8’dir. Oyunun yetenek ağacında bence yeterli sayıda yetenek bulunmakta.
Yanlış anlaşılmasın burada yetenekten kastım oyunda “ability” olarak geçen yeteneklerdir. Bir de “skill” olarak geçenler var ki karakterimiz geliştiren asıl yetenekler bunlardır. Bazıları edilgin bazıları ise oyunda bizim yeteneklerimize bağlı olarak kullanabildiğimiz yetenekleri içermektedir. Origins ve Odyssey ile karşılaştırıldığında en başarılı yetenek ağacının Valhalla da olduğu bence tartışmasızdır. Yani tam istediğim gibi olduğunu söyleyemem ama yaptıkları en iyi yetenek ağacının bu olduğunu söylemek gerekir.
Oyunda kullandığımız silahlara gelecek olursak ben herkesin hoşuna gidecek en azından bir silah bulabileceğine inanıyorum. Daha sonra yetenek ağacından da tek el ağır silah kullanma yeteneği ile bir elinize Uzun Kılıç bir elinize Ağır Balta ya da Mızrak tarzı normalde iki elle kullanan silahları kullanarak oynanışı çeşitlendirebilirsiniz. Hatta yine yetenek ağacından açabileceğiniz yetenek ile bir tuş kombinasyonuyla savaş anında bile sol elinizdekini sağınıza sağınızdakini sol elinize alarak farklı vuruş tarzlarını kullanarak sıkıldıysanız savaşlar daha eğlenceli hale gelebilmekte.
Origins’den bu yana yayları çatışmalarda çok sık kullandığımı fark eden benim için Valhalla’da da bu durum değişmedi. Özellikle Avcı Yayı’nı çok beğendim. Oluşturduğum karakter özellikleri ve kuşandığım yaya bağlı olarak aynı zamanda çeşitli özelliklerinizi attack/stun/defense/block gibi değerlerinizi yükselten rünleri silahlar üzerine yerleştirerek güçlü silahları daha da güçlü hale getirebilirsiniz.
Düşmanların üzerlerinde bir stamina barı ve bir can barı bulunmakta, stamina barını bitirdiğinizde düşman stun yemiş oluyor ve öldürme animasyonunu tetikleyerek düşmana eğer boss değilse canı bitmemesine karşın öldürebiliyorsunuz. Boss tipi düşmanlarda ise staminayı bitirip can barını düşürebiliyorsunuz eğer canı da az ise stun ile öldürebilirsiniz ama canı fazla ise stamına barını bitirmeniz öldürmek için yeterli değil. Normal düşman ve Boss tipi düşman çeşitliliği bence gayet yeterli fakat benim gibi oyunu suyunu çıkarana kadar oynuyorsanız çatışma bir süre sonra sürekli aynı öldürme animasyonlarında ibaret rutin bir şeymiş gibi gelmeye başlıyor ama daha önce bahsettiğim yöntemleri deneyerek çeşitliliği arttırmak sizin elinizde.
Normal vuruşlar bazen LOL’de minyon kesiyormuş hissi verse de öldürme animasyonlarındaki vahşilik vücut uzuvlarının kopması gibi animasyonların ve kan efektlerinin gayet çatışmaya uygun yeterli şiddeti oyuncuya verdiğini düşünüyorum. Hidden Blade mekaniği önceki oyunlardaki gibi assasination yeteneğinizde verebileceğiniz hasara bağlı olarak düşmanın işini tek hamlede bitirebilmekte. Oyunda açabileceğiniz bir başka yetenek ile öldürme esnasında zamanlamayı doğru yapabilirseniz verdiğiniz hasar yetersiz olsa bile düşmanı tek hamlede öldürebilirsiniz.
Oynanıştan bahsederken maceramız boyunca kullandığımız çeşitli türden binekler ve Origins’de gelen kuş yardımı ile ki bu oyunda bu kuş kuzgun olmakta, düşman bölgesindeki çeşitli şeyleri görebilmekte ve işaretleyebilmekteyiz. Daha bahsetmediğim şeyler olsa bile genel olarak oynanış bu şekilde.
Ana Hikaye Örgüsündeki Başarı
Valhalla’da ana hikayeyi temel hatlarıyla size anlatsam da aslında çok beğendiğim bu ilerleyişi daha detaylı anlatıp oyunda emeği geçenlerin haklarını daha sağlıklı vermek istiyorum. Hikaye boyunca çeşitli insanlarla tanışarak halklarımız arasında barışı sağlamak ve dost edinmenin asıl amacımız olduğunu söylemiştim Ama oyunun bunu yapma şekli bana sanki çok sezonlu bir dizide ana karakterin ve arkadaşlarının her sezon başka karakter ile tanışarak başka sorunları yeni tanıştığımız insanlarla birlikte çözdüğümüz her defasında başka hikayeler anlatan bir diziymiş gibi geldi.
Bu tarz bir ilerleyişten gerçekten çok memnun olduğumu bir kez daha belirtmek istiyorum. Kimi zaman çocukluk arkadaşımızı babasının ölmek üzere olduğu gerçeği ile tanıştırıp reis olmaya ikna etmeye çalışıyoruz, kimi zaman en yakın arkadaşından şüphe edecek noktaya gelmiş biri için ajanlık yapıyoruz. Kimi zaman çocukluk aşkını özleyen ve eşiyle birlikte plan yapıp kurgu olarak eşini kaçırılmış gibi gösterip eski aşıkları bir araya getiriyoruz. Yani bu tarz değişik değişik hikayeler oyun boyunca beni adeta ekrana kitledi ve sürekli yeni bir dizi sezonuna başlar gibi yeni bölgelere geçip yeni hikayeler öğrenmek için sabırsızlanır hale geldim.
İnsanlar oyunun çok uzun olduğundan ve bu hikayelerden sıkıldıklarını söyleyebilir fakat benim gibi sürekli oyundan oyuna atlamak yerine başladığı oyunu özellikle de hikayeli oyunu yavaş yavaş içeriklerini tüketerek “şunu bitireyim de kurtulayım” diye oynamıyorsanız, AC Valhalla’dan ve diğer başarılı hikayeli oyunlardan sıkılmadan zevk alabileceğinizin mümkün olduğunu söylemeliyim. Ana hikaye dışında oyunda güzel yan görevler World Event adı altındaki etkinlikler ile sağlanmış durumda. Bu etkinlikler size para veya silah olarak çok nadir dönse de sağlam deneyim verdiğini ve çoğunun aslında ilginç olduğunu düşündüğümden haritada dolanırken denk gelirseniz en azından bir bakmanızı tavsiye ediyorum.
Yan İçerikler
Oyunu bitirdikten sonra açıkçası yapacak bir şeyin olmadığını düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz çünkü oyunu yaklaşık 100 saatte bitirdiğim düşünüldüğünde sonraki 20 saatim sadece bu yan içerikleri yapmakla geçti. Pekala. Bu yan içerik olarak adlandırdığım şeylerden kastım nedir hemen açıklayayım. Oyunda Thor’un Çekici’nin ve tüm zırh parçalarının olduğunu söylesem ne derdiniz ve çekici kaldırmak için oyunu bitirmenin zorunlu olduğunu ve tüm zırh parçalarını kuşanıp kaldırabildiğinizi söylesem çoğunuzun hoşuna gider heralde. Benim gittiği gibi. özellikle çekice ben baya bayılmıştım çok güçlü stun özelliği ile doğru rün ile kuşandığımda düşmana bana vuracak şans bile tanımadığımı hatırlıyorum.
Efsane kral Arthur’u ve onun meşhur kılıcı Excalibur’u bilmeyen yoktur. AC Valhalla’da bu meşhur kılıcımızda bulunmakta ve haritanın dört bir köşesine dağılmış tabiri caizse labirent gibi mağaralarda 12 adet taşı toplayıp kılıcın olduğu sütünlara yerleştirdiğimizde kılıca sahip olabilmekteyiz, özelliklerini ve görüntüsünü bile bizim diğer uzun kılıçlarımızdan çok daha görkemli olduğu kesin.
Silahlarla işimiz daha bitmedi hikayenin sonunda makinenin bulunduğu mağarayı takip ederken bir yol ayrımında ufak bir boşluk göreceksiniz bunun için hikayenin bitmiş olması gerekiyor mu emin değilim. Fakat burada Odin’nin Mızrağı’nı bulabilirsiniz. Haritada oynarken fark edeceksiniz. Efsanevi boss tipi hayvanlar bu oyunda da var ve hepsini öldürdüğünüzde güzel bir ağır balta ödülü sizi bekliyor. Aynı zamanda öldürdüğünüz her bir efsanevi hayvanın kellesini oyun sizin için ana binanızın duvarlarınızda sergileme imkanı da tanıyor.
Drengr denen Ragnar’la birlikte savaşmış sizin tarafınızdan öldürülmeyi bekleyen Viking savaşçıları da haritanın çeşitli yerlerinde bulunmakta. Kimisinden para kimisinden rün kimisinden silah vs. ödül olarak kazanabiliyorsunuz. Bunların dışında bir de kendilerini Ancient Ones olarak adlandıran yani günümüzdeki Tapınakçı’lara denk gelen grubun İngiltere’deki üst düzey elemanlarını ve savaşçılarını da öldürdükten sonra sizi silah veya para dışında bence çok şık bir ödül bekliyor. Özellikle dönemin Tapınakçı’larını daha adlandıramadıkları Isular hakkında elde ettikleri belgeleri ve İngiltere’deki Tapınakçı’ların başının kim olduğunu herkesi öldürdüken sonra öğrenebiliyorsunuz.
Oyundaki güzel detaylardan biri de İngiltere’de hakim rejimin değişmesiyle birlikte işleri zorlaşan Hidden Ones’ın acele ile terk ettikleri bürolarını tekrardan keşfedip oradan zırh parçaları ve tarikata ait çeşitli okunabilir parşomenleri toplayabildiğimiz oyuncuya kalmış bir ek içerikte bulunmakta. Origins’de baş karakterimiz Bayek’i sevenlerin tüm büroları bulduktan sonraki sürprizi beğeneceklerini düşünüyorum.
Daha aklıma gelmeyen bu tarz yan içerikler oyunda olabilir ama bunlar benim oyunu bitirdikten sonra bitirdiğim diğer etkinlikler oldu ve toplam 120 saati aşkın bir süre ile gerçekten benim için içerik açısından parasını hak eden bir oyun olduğunu söyleyebilirim.
Kozmetik Kişiselleştirme
Karakterin verdiği hasarı, yetenekleri, sağlığı vb. gibi oynanışa etki eden mekanikleri geliştirmenin dışında karakterin nasıl göründüğü de benim için her oyunda önemli bir kıstastır. AC Valhalla’nın açık ara benim bu zamana kadar gördüğüm en iyi karakter zırhlarına ve özelleştirmelerine sahip AC oyunu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun en temel sebebi güncel olarak Diablo 3’te gördüğümüz zırhın istatistiklerini koruyup bir başka zırhın görünümünü verebilme özelliğini AC Valhalla’da da görmem oldu.
Bu başlık altındaki ilk görsel normal kuşandığım zırhların değiştirilmemiş kendi görüntüleri, ikinci görsel ise benim kendi zevkime göre bu zırhların görüntülerini başka zırhlar ile değiştirip oluşturduğum kombini göstermekte. Üçüncü görselde görüntüsünü değiştirdiğim zırhları kenarlarındaki yıldız sembolünden görebilirsiniz.
Herkesin zevkine uyacak zırhların olmasının yanı sıra istediğimiz kombinasyonu istatistiklerini beğendiğimiz zırhı değiştirmek zorunda kalmadan görüntüsünü değiştirme olanağının sağlanması benim gibi görüntüsünü beğenmediği zırhları, silahları kullanmayan biri için inanılmaz güzel bir mekanik oldu. Bu tarz özelleştirme imkanı diliyorum tüm AC oyunlarında devam eden bir özellik haline gelir. Kozmetik kısmında bu kadar oyunu övdüm ama Ubisoft işte illa bir yerde bir yanlışı olmak zorunda. Zaten burada bu yanlış Helix Store diye gerçek para ile satın alınan mağazada geçerli bir başka para birimi ile oyunda edinilmesi mümkün olmayan kozmetik ürünlerin satılıyor olması.
Bu kadar güzel kostümleri olan bir oyunda beni gerçekten üzen bir nokta oldu ki kozmetikten kastım sadece zırh veya silah değil kuzgunumuzdan bineğimize kadar çeşitli şeylerde tekrar ediyorum yalnızca gerçek para ile satın alınabilen kozmetik ürünlerinden birkaçı sadece. Bunların dışında oyundaki tüm hazineleri, çeşitli gizli noktaları normalde bizzat orada bulunarak açabildiğiniz birçok şeyi parayla satın alıp hepsini açtıran eşyalarda mevcut. Keşfetme odaklı bir oyunda tak diye her yeri gösteren bir eşyayı kim satın almak ister orasını size bırakıyorum böyle bir kolaylığın para karşılığı sağlanması sizce adaletli mi bu da ayrı bir konu ama bunlar bence olmaması gereken şeyler diyerek konuyu kapatıyorum.
Grafikler ve Sistem (Bilgisayar)
Oyunun geçtiği ortamlardan hikayeyi anlatırken bahsetmiştim, bunlarda oyunun grafiklerini, oyunun grafik motorundan bağımsız olarak oyuncuya çok güzel gözükmesinin başlıca sebebi aslında. Norveç’te ortam hep karlı doğal olarak fakat İngiltere’ye baktığımızda her mevsimi oyuna çok güzel aktardıklarını söylememem gerekiyor.
Bölgeden bölgeye geçerken hafif hafif mevsim değişikliklerini, yağmurlu ıslak kasvetli bölgeleri, Norveç’i aratmayan karlı bölgeleri, sonbaharı ve yazı andıran ortamlarıyla birlikte oyundaki gündüz – gece zaman döngüsü ile iklimin, mevsimlerin ve saatlerin değişmesiyle grafik ayarı fark etmeksizin oyunun çok hoş gözüktüğünü düşünüyorum.
Oyunun sürekli oyun içi grafikleri kullanarak hikayeyi anlatması oyunun grafikleri güzel olduğundan katlanılabilir olabiliyor fakat özellikle Odyssey’de gördüğüm çoğu yan karakterin birbirine benzemesi durumu Valhalla’da da mevcut. Özellikle karakterler konuşmaya başladığında bu şu adama çok benziyor diye kaç kere dedim hatırlamıyorum. Daha çeşitli karakterler yaratmaları gerektiğini düşünüyorum. Ana hikaye için tamam ama etrafta birbirine benzeyen insanları görmek bir saatten sonra can sıkıcı oluyor.
Grafikleri genel olarak özetlersem beni defalarca sırf manzara için hızlı ulaşım yerine atla dakikalarca dolaştırdığını düşünürsem başarılı ve çağına uygun olduğunu düşünüyorum. Sistem konusuna gelecek olursam Aşağıdaki bağlantıdan AC Valhalla sistem gereksinimlerini bulabilirsiniz. Hatta yakın bir zamanda bunun gibi popüler oyunlarında sistem gereksinimlerine sitemiz üzerinden erişebileceğinizi şimdiden söyleyeyim.
Ben kendi sistemim ile nasıl performans aldığımdan ve sizden de sisteminiz bana yakınsa veya olumlu-olumsuz uzaksa bir fikir sahibi olmanız için düşüncelerimden bahsedeceğim.
Oyunu Nvidia GTX 1070 ekran kartı ile bütün ayarlar yüksek seçiliyken abartmıyorum çok ağır savaş sahneleri veya aşırı kalabalık sekanslar hariç 1080p çözünürlükte kararlı 60 kare hızında oynayabildim. Böyle sağlam bir performansı elbette 5 senelik ekran kartı olmasına rağmen satın aldığıma bir gün pişman olmadığım GTX 1070’in dışında, Intel i7 9700 işlemciye de borçluyum. Ek olarak 16 GB RAM belleği de unutmamak gerekiyor ki artık günümüz oyunculuğunda 16 GB RAM belleğin standart olması gerektiğini düşünenlerdenim.
AC Valhalla oyun sırasında şöyle bir deneyimim de oldu. Ben oyuna 4 çekirdekli i7 7700 işlemci ile oynamaya başlamıştım ve oyunda belli yerler aşırı kalabalıklaştığında işlemci kaynaklı kare hızında düşmeleri fark edebiliyordum. Ama cidden rahatsız edici seviyede kesinlikle değillerdi. Daha sonradan 8 çekirdekli i7 9700’e geçtiğimde bütün kare hızı düşmelerinden kurtulduğumu belirtmek istiyorum. Buradaki farkın özellikle fiziksel çekirdek sayısındaki artışın oyun performansına etkisinden kaynaklandığını düşünüyorum. Belki 6 çekirdekli bir AMD ya da Intel işlemcide benim referans olarak aldığım yüksek-1080p-60 kare hızı ayarlarını sağlıklı şekilde sağlayabilir. Bunu internette çeşitli videolarda bulabilirsiniz. Ama ben gelecek için düşünüldüğünde imkânınınız varsa özellikle açık dünya oyunları için en az 8 çekirdekli bir işlemci almanızı tavsiye ederek sistem kısmını kapatmak istiyorum.
Nihai Karar
Assassin’s Creed Valhalla beni gerçekten hem günümüz hem de oyunun geçtiği dönemdeki ana hikayesi ve diğer yan etkinlikleri ile son derece etkilemiş, AC serisini en başından beri oynayanlar için kesinlikle oynanması gereken, fakat seriye yeni başlayacak olanlar için tavsiye etmediğim bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Valhalla’ya başlayıp hikayesini anlamak için en azından Leyla karakterinin dahil olduğu AC Origins’den başlanması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde sadece oyunun oynanışından zevk alacağınız bir oyun ile karşılaşabilirsiniz. Hikayenin sunumu, anlatılışı geçtiği büyük – küçük, kapalı – açık ortamlar, tanıştığımız karakterlerin derinlikleri, ufak detaylar ve gösterilen özen, hikayeli rol yapma öğeleri barındıran serimizin an itibarıyla en son çıkan oyununu bu sene içerisinde oynayıp bitirdiğim en iyi hikayeli oyun yapmaktadır.
Ana karakterimiz Eivor’un çevresinde olup bitenlere sessiz kalmayan her zaman fikrini söylemeye açık ve klasik savaşa, kana aç, herkesin kafasındaki Viking portresini aşan yeri geldiğinde savaşan, yeri geldiğinde durmasını bilen, alçakgönüllü, kardeşine her zaman saygılı ama yerinde sözünü esirgemeyen özellikle de kendiyle çelişmeyen hareketlerinde tutarlı bir karakter. Ezio’dan sonra gelen ana karakterlerin yeterince doldurulmadığı görüşünü bence tam olarak çürütmese de iyi bir yanıt verebilecek durumda.
Oyunun asıl oynanabilirliğinden yani çatışma, gezinme vs. kabiliyetinden çok, oyuncuya olayları merak ettirme duygusunu vermesi Valhalla’yı başarılı kılan en büyük sebeplerden biri. Son üçlemede sevdiğim Origins ve Valhalla’nın yöneticisi Ashraf Ismail’in hakkındaki iddialar sonucu görevi bırakması bundan sonraki AC oyununun gidişatını nasıl etkileyecek bilemiyorum. Buna ek olarak 2007’den beri Assassin’s Creed oyunlarının sanat yönetmeni Raphael Lacoste’nin aynı zamanda Valhalla’nın hikaye ve oyun yönetmenlerinin ayrılığının sonuçlarının nasıl olacağını bekleyip göreceğiz. Dilerim Valhalla’da yakaladıkları başarının sonraki oyunlarda da devamı katlanarak gelmeye devam eder.
İnceleme
Assassin's Creed Valhalla
Assassin's Creed Valhalla beni gerçekten hem günümüz hem de oyunun geçtiği dönemdeki ana hikayesi ve diğer yan etkinlikleri ile son derece etkiledi. Oyunun asıl oynanabilirliğinden yani çatışma, gezinme vs. kabiliyetinden çok, oyuncuya olayları merak ettirme duygusunu vermesi Valhalla'yı başarılı kılan en büyük sebeplerden biri.
ARTILAR
- Harita geniş ve güzel
- Keyifli yan görevler
- Çeşitlilik ve kişiselleştirme
EKSİLER
- Fiziklerdeki abartı
- Yavaş açılış süresi
- Ufak oyun çökmeleri